Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BOŞANIRKEN, ÇOCUĞU KULLANMAYIN!

Boşanırken ya da kötüye giden evliliklerde sıkça tanık olduğumuz bir durum... Çocuğu koz olarak kullanma... “Çocuğunu göremezsin!”, “O benim çocuğum” gibi cümlelerle işler çığrından çıkıyor. Tabii bu arada çok önemli bir şey atlanıyor; çocuk! Birlikte yaşamaya alışık olduğu anne babasının ayrı yerlerde olduğuna mı üzülsün, yoksa kendisine canı gibi sevdiği annesinin ya da babasının kötülenmesine kulaklarını mı tıkasın?.. Eşlerden birinin ayrılığı kabullenemediği durumlarda daha çok yaşanıyor bu durum. Eşinin aynı zamanda çocuğunun annesi ya da babası olduğunu unutarak ve çocuğun nasıl bir durumun içine düştüğünü göremeyecek kadar körleşerek sürüp gidiyor, bu sağlıksız süreç. Anne babayı, baba da anneyi kötülüyor. Hatta sadece anne-baba değil, yakın akrabalar da taraf tribünlere çekmeye çalışıyorlar çocuğu... Çocuk çoğu zaman öyle baskılar görüyor ki; annesi ya da babası karşısına çıktığında boynuna atlamak yerine sırtını dönüyor... Bu durumda “paylaşılamayan çocuk” değil, çocuğu

ANNELİĞİN TÜRKİYE GERÇEKLERİ

Oyuncu Yonca Cevher Yenel ile bebeğini kucağına aldıktan kısa bir süre sonra gerçekleştirdiğim bu sohbet pek çok annelik gerçeği hakkında bilgi veriyor. Anneler Günü'ne geri sayım başlamışken bir göz atın derim :) Hatırlarsınız, kısa bir süre önce Binbir Gece dizisinde erkek çocuğu olmadığı için ve kocası ile yaşadığı sorunlar nedeni ile depresyona girmiş bir kadını oynuyordu Yonca Cevher Yenel. “Füsun” yani Evliyaoğulları’nın hırslı gelini birçoğumuza ters gelse de “Kadının da aldatabileceği” gerçeği üzerine kurulu bir dönem yaşamış, sonra Kayseri’ye gönderilmişti kayınvalidesi tarafından... Ve işte geri döndü... Hem de daha sıcak, daha sevgi dolu bir Füsun olarak. Gerçekte diziden kısa bir süreliğine ayrılmıştı. Çünkü oğlu Alideniz ona hayatının başrolünü verdi. Yonca Cevher Yenel, anne olduktan kısa bir süre sonra tekrar ekranlara dönüşünü, hamilelik sürecini ve annelik yaşamını anlattı... -  Başarılı bir oyunculuk geçmişin var. Hem tiyatro hem televizyon oyunculuğu aynı za

OYNADIĞI OYUN, MESLEĞİNİN HABERCİSİ

Doğru meslek seçimi nasıl yapılır? Anne-baba çocuğun mesleki seçimini etkiler mi? Çocuğu tanımak ve yeteneklerini görmek için nasıl bir yol izlemek gerekir? Genetik mirasımız mesleğimize etki eder mi? Tüm bu soruların cevabını Danışman Psikolog Ayşen Özagar verdi. “Çocuklar hangi dili konuşur?” diye merak ediyorsanız söyleyelim; “Çocuklar oyun dilini konuşur ve onları tanımak için bu dili iyi bilmek gerekir.” İşte o dili bilen ve çocukların yeteneklerinden zekalarına hatta genetik miraslarına kadar profilini ortaya çıkaran Ayşen Özagar ile ilginizi çekeceğini düşündüğüm bir sohbet. - Zeka ve meslek seçimi üzerine çalışmaya nasıl karar verdiniz? Daha çok aile terapisi üzerine, ayrıca EMDR dediğimiz bir travma terapisi üzerine çalıştım. Birlikte çalıştığımız Ethem Kocabaş ise Türkiye’de doğumdan 7 y FARKLI OYUNCAKLAR SUNUN - Zeka ile yetenek alanları ve meslek seçimi arasındaki bağı açabilir misiniz? Türkiye’de kimse yetenekli olduğu ya da gerçekten kapasitesi olduğu alanda çal

PREMATÜRE ANNESİ OLMAK

Yer: Hastane asansörü... Tarih: 6.3.2012 (doğumdan 1 gün sonra) Konu: "Bu kadın doğuma giderken neden bu kadar ağlıyor. Vah yavrum korkuyor mu? Ah canım sancısı mı var?" Gerçek: Erken doğum yapan bir anne sadece bebeğine dokunmak ve onu emzirmek istiyor! Her anne, hamileliği boyunca bebeğini kucağına almak için sabırsızlanır. Hatta kimine göre geçmez o sağa sola dönülen geceler. İşte o bekleyişin epeyce başında, öyle pat diye, aniden, plansız, kat kat endişelerle doğuma gitmektir prematüre annesi olmak. Bebeğini 35 haftalık dünyaya getiren bir anne olarak elbette şanslıydım. Daha erken doğan bebekleri düşünürsek... Ancak doğar doğmaz kollarıma alamamak, canından can olan en değerli varlığına dokunamamak ve emzirememek olsa olsa kabus olmalıydı. Yoğun bakım ünitesinin ne menem bir dünya olduğunu en çok prematüre anneleri bilir. Bazen günler, bazen haftalar, hatta aylar süren bekleyişlerin sonunda bebeklerini evlerine götürebilen anneler... Her gün günde iki kere kapısında sır

HANGİ YAŞTA, HANGİ OYUNCAKLA OYNAMALI?

Çocuğun yaşı ve gelişimi oyuncak seçiminde çok etkili! Farklı gelişim basamaklarında farklı oyuncaklarla oynaması gerekiyor. Çocuğun gerek kas gelişiminin gerekse sosyal gelişiminin anahtarı oynadığı oyuncak olabiliyor. Çocuk için oyuncağın önemi tahmin edilenden çok daha fazla. Oyun ve oyuncak, çocuğun fiziksel ve zihinsel gelişiminin sağlıklı olmasının yanı sıra kendini ve çevresini tanımasında da çok etkili. Bu durumda oyuncak seçimi de bir o kadar önemli ve dikkat gerektiren bir konu. Oyuncak seçmeden önce çocuğunuzun yaşının özelliklerini ve gelişimini çok iyi bilmelisiniz. Çocuğunuzun gelişimine uygun ve onun gelişimine destek olacak bir oyuncak, ona vereceğiniz en değerli armağan olabilir. O halde, oyuncakçıya gitmeden önce yaşına göre ne tür oyuncaklarla oynaması gerektiğine bir göz atalım… 0-6. AY Yeni doğan bebekler genellikle kendi bedenleri ile oynarlar. Bebek elini, kolunu sallayarak, açıp kapayarak, ayağını ağzına götürmeye çalışarak ve parmaklarını emerek kendi

MUTLU VE BAŞARILI BİR OKUL HAYATI MÜMKÜN

14 yıldır devlet okulları ve özel okullarda, eğitim sisteminin müfredat çıkmazına kendini kaptırmadan yepyeni çözümler getirebilmiş cesur bir eğitimci Filiz Yıldırım... Farklı ve “verimli” bir eğitim sistemi oluşturan ve bunu sadece okul öğretimine değil hayatın kendisine uyarlayan bir ekol adeta... Kendisi ile eğitim sistemini ve anne-babaların çocuklarına nasıl yaklaşması gerektiğini konuştuk. - Uzun yıllar devlet lisesi, özel okul ve dershane gibi çeşitli eğitim kurumlarında eğitimcilik yaptınız. Bu süreçte, eğitim sisteminde ve kullanılan yöntemlerde ne gibi eksik ve yanlışlara tanık oldunuz? Belli cümleler var. Ezber cümleler... Onların üzerinden gideyim. Birincisi ve en büyük yanlış: “Her çocuk aynı şekilde öğrenir!” Yani öğretmen; “Zeki çocuk vardır, zekası geri çocuk vardır. Bir öğretmen dersi işler, konuyu kendi yöntemleri ile anlatır. Zeki olan anlar ve sınavdan 100 alır ama diğer öğrenci kadar zeki olmayanlar düşük puan alır. Düşük not alanların daha çok çalışması lazım”

ETİ SENİN, KEMİĞİ BENİM!

İlkokulun ilk günü hakkında aklımda kalan bir fotoğraf var: Annemin elinden sımsıkı tutmuş, etrafta koşturan benden tecrübeli abiler ve ablaların koşturmacalarına özenerek bakıyor ve bir o kadar da çekiniyordum ve birden şu cümle ile irkildim: "Eti senin, kemiği benim!" Annem bir yabancıya beni uzatarak bu sözleri nasıl söylerdi. Et neydi? O kemikler benim kemiklerim miydi? Kemiklerime ne olacaktı? Bu yabancı kadın bana ne yapacaktı? Neden herkes ona öğretmenim diyordu peki?! İşte bu sorular, korkular ve çelişkilerle başladı okul hayatım. Pek çoğumuz da bu yollardan geçtik ancak artık çağ değişti, bilinç değişti, eğitim yöntemleri eskisi gibi değil. Ben de bundan yola çıkarak okullu çocuğun ruh sağlığı hakkında eğitimcilerin ve ailelerin üzerine düşen sorumlulukları işin uzmanlarına sordum. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güler Okman Fişek, okullu çocuğun ruh sağlığı konusunda herkesin çabasına ihtiyaç olduğunu ve bu çabanın da herkesi il

RUH SAĞLIĞI POLİTİKASI GELİŞTİRMEK MÜMKÜN MÜ?

“Destekleyici ailelerden gelen ve çocuk dostu okullarda okuyan çocukların okul başarıları daha yüksek” diyen Harvard Üniversitesi Boston Çocuk Hastanesi’nden Prof. Dr. Kerim Munir okullu çocukların ruh sağlığı ile ilgili çok önemli bilgiler verdi. - “Ruh Sağlığı Politikası Geliştirmede Okulların Rolü” başlıklı çalışmanızda ne gibi önerilerde bulundunuz? Başarı odaklı sistemde eğitimciler ve anne babalar çocuklarının ruh sağlıklarını korumak için neler yapabilirler? Nüfusumuzun yaklaşık yüzde 38’inı 0-18 yaş arası çocuk ve ergenlerden oluşmaktadır. Bu nedenle, “Okul Ruh Sağlığı Politikası” kapsamında çocuk ve ergen ruh sağlığı alanına özgü konuların da yer alması Türkiye için önemlidir. Çocukluk (0-11 yaş) ve ergenlik (12-18 yaş), gelişimsel özellikler ve gereksinimler bakımından farklı yaş dönemlerini kapsar. (0-1 yaş, 2-3 yaş, 4-6 yaş, 7-11 yaş ve 12-18 yaş). Niteliksel olarak farklı özellikleri olan belirli yaş dönemlerindeki çocuk ve ergenlerin hem diğer yaş dönemlerindeki çocu

OKULLU ÇOCUĞUN RUH SAĞLIĞI NASIL KORUNUR?

Çocuklarımız okuldan ve bizim “başarı” baskılarımızdan nasıl etkileniyorlar? Her şeyin en iyisi, en güzeli derken onun ruh sağlığını ne yönde etkilediğimizi biliyor muyuz? Öğretmen, öğrenci ve veli üçgeninde çocuğun ruh sağlığını korumak için nasıl bir yol izlenmeli? Bu yıl ikincisi düzenlenen Okul Ruh Sağlığı Sempozyumu tam da bu sorulara ve çok daha fazlasına cevap aradı. Sempozyumu organize eden isimlerden Psikolojik Rehabilitasyon ve Eğitim Programları Derneği (PREP) Yönetim Kurulu Başkanı, Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. Meltem Kora sorularımızı yanıtladı. - Bu yıl ikincisi gerçekleştirilen “Okul Ruh Sağlığı Sempozyumu”nun gerçekleşmesinde önemli katkılarınız var. Öncelikle sempozyumun amacı nedir? Okul Ruh Sağlığı Sempozyumları öncelikle milyonlarca çocuk ve gencin, yani toplumun temel taşlarının, ruh sağlığı gereksinimlerinin farkedilmesi ve sorunların oluşmadan engellenebilmesi ya da erken müdahale edilebilmesi için gerekli olan tüm etkinlik, uygulama, politika ve sorunl