Ana içeriğe atla

ANNELİĞİN TÜRKİYE GERÇEKLERİ


Oyuncu Yonca Cevher Yenel ile bebeğini kucağına aldıktan kısa bir süre sonra gerçekleştirdiğim bu sohbet pek çok annelik gerçeği hakkında bilgi veriyor. Anneler Günü'ne geri sayım başlamışken bir göz atın derim :)

Hatırlarsınız, kısa bir süre önce Binbir Gece dizisinde erkek çocuğu olmadığı için ve kocası ile yaşadığı sorunlar nedeni ile depresyona girmiş bir kadını oynuyordu Yonca Cevher Yenel. “Füsun” yani Evliyaoğulları’nın hırslı gelini birçoğumuza ters gelse de “Kadının da aldatabileceği” gerçeği üzerine kurulu bir dönem yaşamış, sonra Kayseri’ye gönderilmişti kayınvalidesi tarafından... Ve işte geri döndü... Hem de daha sıcak, daha sevgi dolu bir Füsun olarak. Gerçekte diziden kısa bir süreliğine ayrılmıştı. Çünkü oğlu Alideniz ona hayatının başrolünü verdi. Yonca Cevher Yenel, anne olduktan kısa bir süre sonra tekrar ekranlara dönüşünü, hamilelik sürecini ve annelik yaşamını anlattı...

-  Başarılı bir oyunculuk geçmişin var. Hem tiyatro hem televizyon oyunculuğu aynı zamanda hatırı sayılır dublaj geçmişi… Peki, hem başarılı bir oyuncu hem de anne olmak sana ne hissettiriyor?
Çok teşekkür ederim her şeyden önce. Oyunculuk ve annelik birbirinden çok da farklı değil. Şimdi de anne olmayı oynuyorum ve hayatımın en güzel rolü. Kendi hayatımın başrolünü verdi bana Alideniz. Ben de elimden gelen en iyi şekilde oynamaya çalışacağım.

ANNE OLMAYI SEÇTİM!
- Beğeni ile izlenen bir dizide harika bir performans sergiliyorsun. Hamile olduğunu öğrendiğinde mesleki sorumluluğun ve annelik arasında gel-gitler yaşadın mı?
Evet, hem de çok. Çünkü sezon ortasına denk geldi hamileliğim, bu yüzden sanki biraz diziyi yüzüstü bırakacakmışım gibi hissettim açıkçası. Ama anne olmak isteği daha ağır bastığı için diziye bir süre ara verdim ve anne olmayı seçtim.

- Hamileliğinin uzun bir dönemi setlerde geçti. O dönemde ve anne olduktan sonra  çekimler sırasında sorunlar yaşadın mı? Ekip arkadaşların, yapımcın, yönetmenin tarafından destek gördün mü?
Çok normal ve sorunsuz bir hamilelik yaşadığım için, fiziksel olarak anlaşıldığı ana kadar çalışmayı ben istedim. Bu süre içerisinde de sette herkes, bütün ekip bana hep destek ve yardımcı oldu. Hepimiz Alideniz'i dört gözle bekledik diyebilirim. Hepsine minnettarım. Ama o ilgiyi aramıyor değilim. Çünkü, Alideniz doğduktan sonra artık kimse benimle ilgilenmiyor:))

- Hamile olduğunu öğrenince hiç aklından “Eskisi gibi olacak mı acaba?” sorusu geçti mi? 
Hayır, hiç böyle bir endişe yaşamadım. Çünkü benimki çok istenen ve beklenen bir hamilelikti. Ben anne olmaya zaten kesin karar vermiştim. Dolayısıyla, bundan sonraki hayatımı zaten doğacak bebeğime adamıştım. Ama bu kendi hayatımdan tamamen vazgeçtiğim anlamına gelmiyor tabii ki...

ONLAR İSTEMESEYDİ, İŞE DÖNEMEZDİM!
- Türkiye’de anne olmak korunup kollanmıyor. Anneler iş yaşamlarına dönmekte güçlük çekiyorlar ya da kariyerleri için anneliği erteliyorlar. Sen, doğumdan kısa bir süre sonra oynadığın diziye geri döndün, bu dönüşte kim-kimlerin payı ve desteği var? Hangi faktörler biraraya geldi? Kendini bu anlamda şanslı görüyor musun?
Çok haklısın. Çoğu kadın bahsettiğin sorunları fazlasıyla yaşıyor. İş hayatları ve anne olmak arasında sıkışıp kalabiliyorlar. Bu bir kadın için çok üzücü tabii. Ne mutlu bana ki böyle bir sorun hiç yaşamadım. Tam tersine “Hadi bir an önce doğum yap da aramıza dön!” dilekleriyle dünyaya getirdim Alideniz'i. Bunda tabii ki başta yapımcımızın, senaristimizin ve yönetmenimizin payı çok büyük. Onlar istemeseydi, ben şu anda işime geri dönemezdim.

-  Çalışan bir anne olarak Alideniz’e zaman ayıramamak ya da yeterli ilgiyi gösterememek gibi endişeler taşıyor musun? Çalışma hayatıyla anneliği nasıl dengeliyorsun? Bu arada bebeğini emziriyor musun?
Hayır, böyle endişelerim yok. Çünkü benim iş programım mesai saatlerine bağlı değil. Çekim varsa emzirdiğim için onu da yanımda götürüyorum. Dublaj için zaten uzun saatler gerekmiyor. Anneanne ya da babaanne bakıyor 1-2 saat. Dolayısıyla, şimdilik bir sorun yok. Yani hem çalışıp hem de Alideniz'le yeterince zaman geçirebiliyorum. Hatta işim olmadığı her anımı onunla geçiriyorum diyebilirim.

BEN ŞANSLI ANNELERDENİM...
-  İş hayatında kadın özellikle “annelik” ve “ev kadınlığı” sıfatları ile geri planda kalıyor. Anne olduktan sonra kadınların yüzde 70’i işlerini bırakmak zorunda bırakılıyor. Anneliği ve mesleğini birlikte yürüten biri olarak kadınlara önerilerin var mı?
Keşke bir şeyler önerebilsem de bu sorunları yaşayan kadınlarımız, hemcinslerimiz uygulasa... Ama ne yazık ki bu bizlerin elinde olan bir durum değil, tamamen toplumun kadınlara biçtiği bir rol. Çoğu kadın mecbur kalıyor bu rolü oynamaya. Başka çaresi olmuyor ve kabul etmek zorunda kalıyorlar. Ben işimin türü nedeniyle bu sözkonusu zorunluluğu yaşamıyorum; şanslıyım yani... Ama ben de, örneğin bir bankada çalışıyor olsaydım, yasal izin sürem bittiğinde işimle bebeğim arasında seçim yapmak zorunda kalacaktım.

-  Kadının iş hayatında yaşadığı zorluklar malum: Aynı işi yapan kadın erkekten daha az kazanıyor, emzirme yardımı bir aya indi, doğum izni birçok iş yerinde kullandırılmıyor ya da kadın doğum sonrası işinden oluyor. Yani liste uzayıp gidiyor. Bu konuda neler düşünüyorsun?
Çok vahim bir durumdayız ülke olarak bu konuda. Erkek egemen bir toplumda yaşamanın getirdiği zavallılıklar bunlar. Cahil,  kendine güveni olmayan, yüksek egolu, “erkek” olmaktan başka hiçbir vasfı olmayan erkeklerin karar mekanizması olduğu bir ülkede yaşayan ve onlarla aynı işyerlerini paylaşmak zorunda kalan kadınlarımızın işleri gerçekten çok zor. Ama, her türlü bezdirme politikasına karşı yine de çok iyi idare ediyoruz bence bu ülkenin kadınları olarak. Hal böyleyken bile çok başarılı kadınlar var... Bir de mücadele etmek zorunda kalmasak bu aksaklıklarla, kadın cinsinin ne kadar başarılı olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Bence erkekler bundan korktukları için bütün bu bezdirme politikalarını uyguluyorlar kadınlara. Aynı işi yapıp aynı parayı alamamak en belirgin örnek işte.

-  Bir günün nasıl geçiyor, çocuğa kim bakıyor, iş-çocuk arasındaki organizasyonu ve dengeyi nasıl kuruyorsun?
“Bir tam gün” kavramı anlamını kaybetmiş durumda benim için. Çünkü gece gündüz birbirine girdi. Bazen hangi gün, ayın kaçı, saat kaç soruları bana hiçbir şey ifade etmiyor. Yani öyle “Sabah oldu kalktık”, “Gece oldu yattık” yok artık hayatımda. Ama asla şikayetçi değilim. Alideniz’e ben bakıyorum. Sadece işimin olduğu birkaç saatte anneanneyle babaanneden yardım alıyoruz. Set olduğu zaman zaten yanımda götürüyorum; yine annelerden yardım alarak tabii... Böylece de dengeler kendiliğnden kuruluyor.


14.05.2008

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MUTLU VE BAŞARILI BİR OKUL HAYATI MÜMKÜN

14 yıldır devlet okulları ve özel okullarda, eğitim sisteminin müfredat çıkmazına kendini kaptırmadan yepyeni çözümler getirebilmiş cesur bir eğitimci Filiz Yıldırım... Farklı ve “verimli” bir eğitim sistemi oluşturan ve bunu sadece okul öğretimine değil hayatın kendisine uyarlayan bir ekol adeta... Kendisi ile eğitim sistemini ve anne-babaların çocuklarına nasıl yaklaşması gerektiğini konuştuk. - Uzun yıllar devlet lisesi, özel okul ve dershane gibi çeşitli eğitim kurumlarında eğitimcilik yaptınız. Bu süreçte, eğitim sisteminde ve kullanılan yöntemlerde ne gibi eksik ve yanlışlara tanık oldunuz? Belli cümleler var. Ezber cümleler... Onların üzerinden gideyim. Birincisi ve en büyük yanlış: “Her çocuk aynı şekilde öğrenir!” Yani öğretmen; “Zeki çocuk vardır, zekası geri çocuk vardır. Bir öğretmen dersi işler, konuyu kendi yöntemleri ile anlatır. Zeki olan anlar ve sınavdan 100 alır ama diğer öğrenci kadar zeki olmayanlar düşük puan alır. Düşük not alanların daha çok çalışması lazım”...

ANNE OĞUL İLİŞKİSİNİ DENGELEMEK ÖNEMLİ

Annesinin eşinden ve kayınvalidesinden yakınmalarını çoğu kadın yıllar boyu dinlemiş, hatta dinlemekle kalmamış gözlemiştir. Sonra, kendisi evlenip çoluk çocuğa karışınca, çoğu kez bu yakınmalar daha doğrusu erkek egemen kültürün öğrettikleri, dayatmaları, ilkellikleri kendi hayatlarımızda gerçek olmuştur. Yani çoğumuz kocamızın ve kayınvalidemizin kadını ezen, kadını ikinci cins gören davranışlarına maruz kalmaktayız. Peki, bu kısır döngüyü kırmanın sadece ve de sadece sizin elinizde olduğunu biliyor musunuz? Bir kadın ve bir anne olarak “kraldan kralcı olmanın” lüzumu yok! Gelin erkek ve kız çocuklarımızı önce insan olarak yetiştirelim, erkek çocuklara “Sen kızdan üstünsün” demeyelim, davranışlarımızla... Ya da kız çocuğumuza ”Sen erkek kardeşinden aşağısın" demeyelim davranışlarımızla... Bizim gelinlerimiz eşlerinden ve kayınvalidelerinden sadece mutluluk ve özgürlük tadar olsunlar. Bunun için de de erkek çocuğunuza da tıpkı kız çocuğunuza rahatlıkla söylediğiniz gibi, “Hadi ...

ÇOCUĞUNUZA MATEMATİĞİ SEVDİRİN

Matematik sadece çocukların değil, biz yetişkinlerin de çoğunun sevemediği ya da zor bulduğu bir kavram. Okul yaşamında da en çok sıkıntı yaratan derslerin başında geliyor. Bu önemli ama bir o kadar zor konuya çocuğunuzu okul öncesi hatta bebeklik döneminden itibaren hazırlamanız ve matematiği sevmesinde pay sahibi olmanız mümkün. Okul öncesi dönemde matematik kavramının nasıl geliştiğini, alıştırma ve oyunları ve kaynak olarak kullanabiliceğiniz kitapları bu yazıda bulabilirsiniz. OKUL ÖNCESİ ÇOCUĞU VE MATEMATİK Çocuğun matematik kavramını nasıl algıladığı, matematik kavramının ne zamandan itibaren öğrenilmeye başladığı ve matematik zekâsının gelişimi için sağlanabilecek destekler hakkında bilgileri Gazi Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Anahilim Dalı’ndan Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı Neslihan Avcı ve Hale Dere veriyor.. Matematikle tanışma doğumla başlamaktadır. Bebeklikte nesne devamlılığının kazanılmaya ve basit düzeyde neden-sonuç ilişkiler...