Ana içeriğe atla

EVLİLİK İŞ YAŞAMINI BİTİRMESİN

Türkiye’de kadınların çoğu evlendikten sonra çalışmıyor. Çoğu zaman aile ve eş baskısından kaynaklanan bu tablonun bir yüzü daha var. Baskı sonucu çalışmayan kadınlara karşılık, bunu tamamen kendi tercih edenlerin sayısı hiç de az değil.

Çalışmak ya da çalışmamak evlendikten sonra kadının isteğine bağlı. Yani biz kadınlar her ne kadar “eşitiz, hürüz ve çalışabiliriz” desek de sanki örtülü bir ataerkillik gizli içimizde. Hiç de azımsanmayacak sayıda örnek gösteriyor ki, bazı kadınlar evliliği çalışma hayatına bir veda olarak görüyorlar. Hele ki eşleri maddi olarak güçlüyse...

Evet kadınız, güçlüyüz, anneyiz, şefkatliyiz, başarılıyız ve her şeyi yapabiliriz... Ancak istatistikler gösteriyor ki, Türkiye’de kadınların çoğu (yüzde 70’i) evlendikten ve çocuğu olduktan sonra çalışmıyor. Kocanın “Ben sana bakarım” mantığının dışında bu tercihi kendi özgür iradesi ile yapanlar da var. Ama neden?

100 yetişkin kadının 80’i iş gücünün dışında. Peki burada topu sadece erkeklere atmak ne kadar doğru? Elbette önüne geçilemeyen bazı baskılar var. Ancak burada kadının da seçiminin etkili olduğunu göz ardı etmemek gerek. Kadın evlilikle birlikte evi ve ilişkisine yoğunlaşarak kendini unutuyor ve erkeğin de “iş odaklı” yaşaması sonucu evle ilgili birçok sorumluluk kadının omuzlarına biniyor.

EVLENMEK VE ANNE OLMAK İŞTEN AYRILMA SEBEPLERİNİN BAŞINDA GELİYOR!
Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun “İş Dünyasında Kadın” konulu raporunda çalışan kadınlarla ilgili yapılan araştırma sonuçlarına yer verildi. Kadınların evlenmesi veya çocuk sahibi olması işten ayrılma sebeplerinin başında geliyor. Kadınların yüzde 24’ü evlenme veya nişanlanma, yüzde 14’ü çocuğunun olması, yüzde 7’si hamile kalma ve yüzde 5’i de aileden birinin sağlık probleminin olması sebebiyle çalıştıkları iş yerinden ayrılıyor.

Kadınların işgücüne katılım oranında ise 25 yaşına kadar artış olurken, 25-30 yaşlarında evlenip çocuk sahibi olunması ile birlikte kadınların işgücü piyasasından çekildikleri ortaya çıktı. 30’lu yaşların ortasındaki kadınlar çocuklarını büyüttükten sonra yeniden iş hayatına geri dönerken, 40’lı yaşların ortalarından itibaren kadınların işgücüne katılım oranı düşüyor. 45-49 yaş grubundaki kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 15.2’ye gerilerken, söz konusu düşüşte emeklilik kadar yaşlı bakımının da etkili olduğu raporda yer alıyor.

Rapora göre, Türkiye’de kadınlar kırsal kesimde tarımda ücretsiz aile işçisi olarak çalışırken, kentlerde ise ev hanımı olması sebebiyle işgücüne katılamıyor. İstanbul’da kadınların işgücüne katılım oranı 20-24 yaş grubunda yüzde 36.9 olurken, bu oran 25-34 yaş arasında yüzde 29.8’e geriliyor. Rapora göre, çalışan kadınların çocuklarının bakımı ağırlıklı olarak kendileri tarafından yapılıyor. Bakıcı veya yardımcı aracılığı ile çocuklarına bakılan kadınların oranı ise yüzde 7.6’da kalırken, çocuklarını kreşe gönderen kadınların oranı ise yüzde 8.9 oldu.

Uzman Psikolog Duysal Aşkun:
“KADIN BİRAZ DAHA KENDİNE ODAKLI, ERKEK İSE BİRAZ DAHA İLİŞKİ ODAKLI YAŞAMALI”

-  Evlilik, kadına “iş hayatının stresi ve zorluklarından uzaklaş” mesajı mı veriyor? Neden evlenince kadınlar işlerinden ayrılmayı tercih ediyor?.. Hangi dinamikler bu konuda etkili oluyor? (Sadece çevresel baskılar mı yoksa kadının kendi tercihleri mi evlilikten sonra çalışmama kararında etkili?..)
Her iki faktör de etkili bence. Kadına yapılan baskı da var, kadının bu hayatı tercih etmesi de. Özellikle erkeğin kadına “Sen yıpranma, ben yeteri kadar yıpranıyorum zaten, çocuğa daha iyi bakarsın, hem dinlenirsin, her şey düzene girer” gerekçeleriyle duygusal baskı yapması, hem de kadının “dişil doğa”sı itibariyle “iş odaklı” olmayıp “ev odaklı” etkili oluyor.

- Aslında burada çalışmak ve iş hayatı derken “kadının kendini gerçekleştirmesi”nden bahsediyoruz. Siz ne dersiniz? Kadın kendini evlilik ve çocuk doğurarak mı gerçekleştirdiğine inanıyor?

Bence, kadının kendini gerçekleştirmek gibi bir amacı amacı var mı, diye sorgulamak lazım. Kendini gerçekleştirme konusu öncelikle “kendini düşünmeyi, hayat hedeflerini öne almayı-bireysel bir algı içinde olmayı” gerektirir. Türk kadınında böyle bir eğilim eksikliği hissediyorum, eski kuşaklarda daha bile fazlaydı ama hala var ve yaygın.

- Elbette kadın evde ev işleri ve çocuk bakımı ile yeterince yoruluyor. Kadının böyle bir seçim yapmasında aslında kocanın “klasik erkek” kalıplarından kurtulamaması mı etkili? Ev işlerini ve çocuk bakımını ortak sırtlamış olsalar kadınlar da iş hayatına daha mı sıcak bakar?
Kesinlikle evet! Ama erkeğin toplumdaki klasikleşmiş “iş odaklı, eve ekmek getiren” rolü hala etkili diye düşünüyorum. Evi iş alanı olarak görmüyor erkek. Her şeyin kendisi için düzene sokulduğu, dinlendiği ve iş hayatından tamamen ayrı bir platform olarak sadece ihtiyaçlarını karşıladığı bir yer onun için ev. Bu da, rolleri (kadın ve erke rollerini) iki uçta da çok fazla keskinleştiriyor.

- Evlilik sonrası kadına çizilmiş bu “imaj-kader-durum” bazı kadınların işine de geliyor olabilir mi? Kadının nasıl bir dengeye ihtiyacı var, (dişil enerjiyi dengelemek adına), erkeğin nasıl bir dengeye ihtiyacı var (eril enerjiyi dengelemek adına)?.. Kadına ve erkeğe, daha sağlıklı ve mutlu ilişkiler ve aileler için önerileriniz nelerdir?
Bence iki cinse de görev düşüyor günümüzde. Kadınlara önerim, biraz daha kendilerine odaklı yaşamaları, yani ilişki bağımlılığından kurtulmaları. Erkeğe önerim ise, biraz daha ilişki odaklı olmaları. Kadın çok fazla “ilişki” odaklı, erkekse çok fazla “iş odaklı” olduğu zaman iki dünya da birbirinden gittikçe daha fazla uzaklaşıyor. Erkek kadını hiç anlamazken kadın da erkeği hiç anlamıyor. Yine eski Osmanlı’daki haremlik-selamlık döneme dönüyoruz psikolojik anlamda. Bu daşu demek oluyor; kadın kendini ve bireyselliğini öne koyarak kendine hayatta birtakım hedefler belirlemeli ve bu hedefler kendi istediği ifade biçimleri neyse o olmalı. Bu belli meslek alanları olabilir, belirli uğraşlar olabilir. Yeter ki bir şey seçsin ve ona tutkuyla bağlansın. Bu onu özgürleştirecek, çocuk ve koca merkezli bir yaşam yerine daha kendi merkezinde bir yaşam sürmesine neden olacaktır. Bu durum, çocuğa karşı gereksiz müdahaleleri ve depresif ruh hallerini de ortadan kaldıracaktır. Erkekse, iş yaşamına verdiği ağırlığı biraz azaltarak, eve ve ortak sorumluluklara dikkatini yöneltmeli; gerek çocuk gerekse anne ile olan işbirliğini arttırarak evle ilgili motivasyonunu yaratmalıdır. Bu başta biraz fedakarlık ve alışkanlıkların dışına çıkmak anlamına gelse de, uzun vadede her iki tarafın da kazançlı çıktığı durumlar yaratacak, sağlıklı ve mutlu bir beraberlik, sağlıklı bir gelecek ve sağlıklı çocuklar yetişecektir.


KADININ EV YÜKÜ AZALINCA İŞ YAŞAMI UZAYACAK!

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (DİSK) yaptığı “AB Sürecinde İşçi Sınıfının Durumu” araştırmasına göre, Türkiye'de kadınların yüzde 70'i kendini “ev kadını” olarak görüyor. Araştırmada, kadınların ev yükünün azalmasıyla iş yaşamlarının uzayacağı belirtiliyor.

Türkiye'de ücretli çalışan kadınların iş yaşamını erken terk ettiği kaydedilen araştırmada, kadınların evlendikten ve çocuk sahibi olduktan sonra çalışmayı bıraktıkları vurgulanıyor.
Türkiye'de ücretli çalışan kadınların iş yaşamlarını terk etme yaş sınırının 31 olduğu belirtilirken, AB Ülkelerinde ise bu sınırın 39 olduğu açıklanıyor. Araştırmada, kadınların ev içi yükünün azalmasıyla birlikte iş yaşamlarının uzayacağı belirtiliyor.

Araştırma, Avrupalı kadınların iş arama yaşında bir sınır olmadığını, Türkiye'de ise işsiz kadınların 15-24 yaş aralığında olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca 35 yaşından sonra iş arayan kadınların sayısının önemli ölçüde düştüğü ifade ediliyor.







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MUTLU VE BAŞARILI BİR OKUL HAYATI MÜMKÜN

14 yıldır devlet okulları ve özel okullarda, eğitim sisteminin müfredat çıkmazına kendini kaptırmadan yepyeni çözümler getirebilmiş cesur bir eğitimci Filiz Yıldırım... Farklı ve “verimli” bir eğitim sistemi oluşturan ve bunu sadece okul öğretimine değil hayatın kendisine uyarlayan bir ekol adeta... Kendisi ile eğitim sistemini ve anne-babaların çocuklarına nasıl yaklaşması gerektiğini konuştuk. - Uzun yıllar devlet lisesi, özel okul ve dershane gibi çeşitli eğitim kurumlarında eğitimcilik yaptınız. Bu süreçte, eğitim sisteminde ve kullanılan yöntemlerde ne gibi eksik ve yanlışlara tanık oldunuz? Belli cümleler var. Ezber cümleler... Onların üzerinden gideyim. Birincisi ve en büyük yanlış: “Her çocuk aynı şekilde öğrenir!” Yani öğretmen; “Zeki çocuk vardır, zekası geri çocuk vardır. Bir öğretmen dersi işler, konuyu kendi yöntemleri ile anlatır. Zeki olan anlar ve sınavdan 100 alır ama diğer öğrenci kadar zeki olmayanlar düşük puan alır. Düşük not alanların daha çok çalışması lazım”

ÇOCUĞUNUZA MATEMATİĞİ SEVDİRİN

Matematik sadece çocukların değil, biz yetişkinlerin de çoğunun sevemediği ya da zor bulduğu bir kavram. Okul yaşamında da en çok sıkıntı yaratan derslerin başında geliyor. Bu önemli ama bir o kadar zor konuya çocuğunuzu okul öncesi hatta bebeklik döneminden itibaren hazırlamanız ve matematiği sevmesinde pay sahibi olmanız mümkün. Okul öncesi dönemde matematik kavramının nasıl geliştiğini, alıştırma ve oyunları ve kaynak olarak kullanabiliceğiniz kitapları bu yazıda bulabilirsiniz. OKUL ÖNCESİ ÇOCUĞU VE MATEMATİK Çocuğun matematik kavramını nasıl algıladığı, matematik kavramının ne zamandan itibaren öğrenilmeye başladığı ve matematik zekâsının gelişimi için sağlanabilecek destekler hakkında bilgileri Gazi Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Anahilim Dalı’ndan Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı Neslihan Avcı ve Hale Dere veriyor.. Matematikle tanışma doğumla başlamaktadır. Bebeklikte nesne devamlılığının kazanılmaya ve basit düzeyde neden-sonuç ilişkiler

ANNE OĞUL İLİŞKİSİNİ DENGELEMEK ÖNEMLİ

Annesinin eşinden ve kayınvalidesinden yakınmalarını çoğu kadın yıllar boyu dinlemiş, hatta dinlemekle kalmamış gözlemiştir. Sonra, kendisi evlenip çoluk çocuğa karışınca, çoğu kez bu yakınmalar daha doğrusu erkek egemen kültürün öğrettikleri, dayatmaları, ilkellikleri kendi hayatlarımızda gerçek olmuştur. Yani çoğumuz kocamızın ve kayınvalidemizin kadını ezen, kadını ikinci cins gören davranışlarına maruz kalmaktayız. Peki, bu kısır döngüyü kırmanın sadece ve de sadece sizin elinizde olduğunu biliyor musunuz? Bir kadın ve bir anne olarak “kraldan kralcı olmanın” lüzumu yok! Gelin erkek ve kız çocuklarımızı önce insan olarak yetiştirelim, erkek çocuklara “Sen kızdan üstünsün” demeyelim, davranışlarımızla... Ya da kız çocuğumuza ”Sen erkek kardeşinden aşağısın" demeyelim davranışlarımızla... Bizim gelinlerimiz eşlerinden ve kayınvalidelerinden sadece mutluluk ve özgürlük tadar olsunlar. Bunun için de de erkek çocuğunuza da tıpkı kız çocuğunuza rahatlıkla söylediğiniz gibi, “Hadi