Ana içeriğe atla

BEBEK DOĞUMDA HER TÜRLÜ ÖZENİ HAK EDER

Doğum bir hayatın başlangıcı. Birçoğumuza göre çok kutsal, bazılarına göre acılı ve sancılı bir süreç. Ancak doğum anımız yaşamımızı etkileyebilecek kadar önemli. Doğum travması ve etkilerini, önlemek için alınması gereken tedbirleri Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Hakan Çoker anlattı.

Normal ve kolay bir doğumun sanıldığı gibi bebek için büyük bir travma olduğunu hiç düşünmüyorum. Doğum başladıktan sonra artan kasılmalarla bebekler doğum kanalına doğru itilirler. Bebeğin başı rahim ağzına baskı yaparak açılmasını sağlar. Bebekler elbette bu baskıyı hisseder. Hissederler ama travma olarak algılamazlar. Çünkü bu duygu bildikleri bir duygudur. Doğumun son haftalarında gebelerde hazırlık kasılmaları dediğimiz ve günde 8-10 kere hissedilen kasılmalar oluşur. Bu kasılmaların rahmi doğuma hazırladığı hep anlatılır. Ama bir diğer bakış açısıyla aslında bebeği de yaşayacağı yolculuğa hazırlar. Bebek bu ilk gelen kasılmalarla farklı şeyler hisseder ama zamanla bu kasılmaların zarar vermediğini görür ve bu kasılmaları rahat karşılar. Artık kasılmalar sırasında bile güvende olduğunu bilir.

BEBEĞİN GÜVEN KAPISI KORDONDUR

Açılma dönemi bitip bebek rahim kanalından aşağıya doğru kaydığında hissettiği basınç değişimleri onu aslında dış dünyaya hazırlamaktadır. Ama sanıldığının aksine nefes darlığı, sıkışma hissi yoktur. Çünkü onun güven kapısı kordondur. Gerekli besin ve oksijen kordondan gelmektedir. Kordon hala karın içinde serbesttir. Bu yüzden bebekler doğum kanalında ne kadar kalırsa kalsın, kordondaki kan akımı bozulmadığı sürece güvendedirler.

Eğer bebekler sakin bir ortamda doğarlar, doğar doğmaz bebek dostu felsefelerle karşılanırlar (spotlar kapalı, gürültü yok, baş aşağı tutulma yok, ağlasın diye darbe yok, sert bezlerle cildi silmek yok vb.) ve doğar doğmaz anne kucağı ile buluşturulurlarsa doğum travmasından bahsetmek mümkün değildir. Bebekler doğum anında her şeyin farkındadırlar. Anne karnında başlayan kayıtları doğum anında en yüksek seviyeye ulaşır. Bu yüzden bebeklere doğumda bu gerçeğe göre yaklaşarak ihtiyaçlarına cevap verecek ortamlar hazırlanmalıdır.

DOĞUM TRAVMASI BEBEĞİ NASIL ETKİLER?

Bebekler için doğum travmasından iki şekilde bahsedebiliriz. Bunların ilkinde mekanik bir sorun vardır. Bebek oksijensiz kalır, gerekli müdahaleler geç yapılırsa bu durum elbette bebeğin kayıtlarına geçecektir. Veya zor bir doğumda bebeğin çekilmesi için aşırı bir güç uygulanırsa yine bunu bebekler hatırlayacaktır. Diğer travma ise doğum ortamlarında anne ve bebek buluşmasına gerekli özenin gösterilmediği durumlardır. Doğum büyük bir gürültü ve panik ortamında gerçekleşir. Anne aşırı stres ve korku içindedir. Sağlık personeli panik içindedir. Bu ortamda doğan bebek ani ve sert darbelerle çekiştirilir, ilk defa yerçekimi ile karşılaşır ve kordonu derhal kesilerek anneden uzaklaştırılır. Eskiden baş aşağı tutulur ve ayaklarından sert darbelerle vurulurdu.) Evet bu bebek için travmaydı. Ama neyse ki bu uygulamalar artık yapılmıyor. Bebek bakım ünitesinde aşırı parlak ışıklar altına yatırılır, nefes yolunun temizlenmesi amacıyla boğazına ince hortumlar sokulur, onun cildi için sert denecek bezlerle silinir. Ve en travmatik olanı da tanıdığı bir ses olmamasıdır. Çevresindeki her şey ve herkes yabancıdır. İşte bu belki de onun için en büyük travmadır.

BEBEK DOĞUM ANINI ÇOK İYİ ALGILAR

Yapılan hipnoz çalışmalarının birçoğunda doğum anlarına dönüş sağlanabilmektedir. Bu çalışmalardan toplanan bilgilerde bebeklerin doğum ortamlarını ne kadar iyi algıladıkları ortaya çıkar. Bebekler huzurlu bir ortamla, panik bir ortam arasındaki farkı bilirler. Bunun yanında aşırı ışık ve gürültüden rahatsız olurlar. Ve en önemlisi doğum

BEBEĞE SAYGILI DOĞUM HAYATA DAHA YUMUŞAK BİR GEÇİŞ SAĞLAR

Evet, bazı doğumlarda zorluk yaşanabilir. Vakum uygulanabilir. Acil durumlar olabilir. Ancak her türlü doğumda bebeğe saygılı doğum felsefelerine dikkat edilebilirse, bebeklerin bu acil durumları çok daha güvenle karşılaması ve hayata çok daha yumuşak bir geçiş yapması sağlanabilir.

ANNE DOĞUMDAN KORKMAMALI!
Sağlıklı bir doğumun sırrı anne ve bebeğe saygılı doğum felsefelerinden geçer. Öncelikle anne doğum konusunda kendisini eğitmeli ve doğumun gücüne inanmalıdır. Doğumdan korkmamalıdır. Aynı şekilde hizmet eden sağlık personelinin de doğuma inanması ve doğumda ne olursa olsun sakin davranmayı bilmesi gerekir. Ve doğum anında gürültünün yerini sakinlik, güven ve saygı almalıdır. Bebeği rahatsız edecek spotlar kapatılmalıdır. Bu ortamda doğan bebekler, doğar doğmaz refleks olarak ağlarlar. Ama ikinci ağlama “Annem nerede?” ağlamasıdır. İşte bu anda kordonu kesilmeden anne kucağına bırakılan bebeklerde hep aynı ortak davranışı gözlemliyoruz. Bu bebekler anne kucağına gelir gelmez annenin sevgi dolu kolları bebeğin üstüne kapanır. Şahane bir kuvöz ortamı yaratılmıştır. Bebek annenin tanıdık kalp atışlarını duyar. Alıştığı sesine doğru başını kaldırır. Ve sonrasında güven içinde kendini bu sevgi dolu sıcaklığa bırakır. Ağlaması birden kesilir. Sağlıklı bir şekilde nefes almaya devam eder. Kordon henüz kesilmediğinden akciğerlerden nefes almaya alışana dek güvenli oksijen akışı devam eder.

Doğum ekibi de bu ortama saygılıdır. Aşırı gürültü yapmazlar. Hatta bir adım geri çekilerek anne ve bebeğin bu kutsal buluşmasına saygıyla yaklaşırlar. Anne ve bebeğinin tanışarak bağ kurmalarına izin verirler. Tıbbi bir zorunluluk olmadıkça bebekleri sevgi dolu bu güvenli anne kucağından almazlar.

Bebekler doğumda her şeyin farkındadırlar ve huzurlu bir doğum için her türlü özeni hak ederler.

sonrasında yumuşak ses tonları onları rahatlatır ve güven verir. Hele bir de bu ses tanıdık bir ses olursa doğumda yaşayabileceği birçok şey artık onun içi travma olmaktan çıkabilecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MUTLU VE BAŞARILI BİR OKUL HAYATI MÜMKÜN

14 yıldır devlet okulları ve özel okullarda, eğitim sisteminin müfredat çıkmazına kendini kaptırmadan yepyeni çözümler getirebilmiş cesur bir eğitimci Filiz Yıldırım... Farklı ve “verimli” bir eğitim sistemi oluşturan ve bunu sadece okul öğretimine değil hayatın kendisine uyarlayan bir ekol adeta... Kendisi ile eğitim sistemini ve anne-babaların çocuklarına nasıl yaklaşması gerektiğini konuştuk. - Uzun yıllar devlet lisesi, özel okul ve dershane gibi çeşitli eğitim kurumlarında eğitimcilik yaptınız. Bu süreçte, eğitim sisteminde ve kullanılan yöntemlerde ne gibi eksik ve yanlışlara tanık oldunuz? Belli cümleler var. Ezber cümleler... Onların üzerinden gideyim. Birincisi ve en büyük yanlış: “Her çocuk aynı şekilde öğrenir!” Yani öğretmen; “Zeki çocuk vardır, zekası geri çocuk vardır. Bir öğretmen dersi işler, konuyu kendi yöntemleri ile anlatır. Zeki olan anlar ve sınavdan 100 alır ama diğer öğrenci kadar zeki olmayanlar düşük puan alır. Düşük not alanların daha çok çalışması lazım”

ÇOCUĞUNUZA MATEMATİĞİ SEVDİRİN

Matematik sadece çocukların değil, biz yetişkinlerin de çoğunun sevemediği ya da zor bulduğu bir kavram. Okul yaşamında da en çok sıkıntı yaratan derslerin başında geliyor. Bu önemli ama bir o kadar zor konuya çocuğunuzu okul öncesi hatta bebeklik döneminden itibaren hazırlamanız ve matematiği sevmesinde pay sahibi olmanız mümkün. Okul öncesi dönemde matematik kavramının nasıl geliştiğini, alıştırma ve oyunları ve kaynak olarak kullanabiliceğiniz kitapları bu yazıda bulabilirsiniz. OKUL ÖNCESİ ÇOCUĞU VE MATEMATİK Çocuğun matematik kavramını nasıl algıladığı, matematik kavramının ne zamandan itibaren öğrenilmeye başladığı ve matematik zekâsının gelişimi için sağlanabilecek destekler hakkında bilgileri Gazi Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Anahilim Dalı’ndan Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı Neslihan Avcı ve Hale Dere veriyor.. Matematikle tanışma doğumla başlamaktadır. Bebeklikte nesne devamlılığının kazanılmaya ve basit düzeyde neden-sonuç ilişkiler

ANNE OĞUL İLİŞKİSİNİ DENGELEMEK ÖNEMLİ

Annesinin eşinden ve kayınvalidesinden yakınmalarını çoğu kadın yıllar boyu dinlemiş, hatta dinlemekle kalmamış gözlemiştir. Sonra, kendisi evlenip çoluk çocuğa karışınca, çoğu kez bu yakınmalar daha doğrusu erkek egemen kültürün öğrettikleri, dayatmaları, ilkellikleri kendi hayatlarımızda gerçek olmuştur. Yani çoğumuz kocamızın ve kayınvalidemizin kadını ezen, kadını ikinci cins gören davranışlarına maruz kalmaktayız. Peki, bu kısır döngüyü kırmanın sadece ve de sadece sizin elinizde olduğunu biliyor musunuz? Bir kadın ve bir anne olarak “kraldan kralcı olmanın” lüzumu yok! Gelin erkek ve kız çocuklarımızı önce insan olarak yetiştirelim, erkek çocuklara “Sen kızdan üstünsün” demeyelim, davranışlarımızla... Ya da kız çocuğumuza ”Sen erkek kardeşinden aşağısın" demeyelim davranışlarımızla... Bizim gelinlerimiz eşlerinden ve kayınvalidelerinden sadece mutluluk ve özgürlük tadar olsunlar. Bunun için de de erkek çocuğunuza da tıpkı kız çocuğunuza rahatlıkla söylediğiniz gibi, “Hadi